Gökyüzünde "özgürce" dolaşan bulutları çekerim ben. Makinemde onların özgürlüklerini sınırlandırmaya çalışırım. Ama başarısızlığa uğrarım hep. Çünkü onlar ölümlü ama özgürdürler. Niçin onları çekiyorum, bilmiyorum. Ahenklerini gözlemlemek için mi? Ya da bir daha asla aynı şekle dönemeyeceklerinden onları ölümsüzleştirmek istediğim için mi? Özgürlüklerini kıskandığım için mi? Yoksa, sadece "içimden geldiği için" mi? Dedim ya, bilmiyorum...
Penceremin parmaklıkları arasından çekiyorum onları. Sanki benim çektiğimi görüp poz veriyorlar bana. Gülümsüyorlar ben de onlara aynı sıcaklıktaki gülücüklerden saçıyorum. Sonra, birden parmaklıklara takılıyor gözüm. Birden kulaklarıma varan ağzım büzülüyor. Titremeye başlıyor. Güneşin pırıltılarından faydalanıp pırıl pırıl parlayan gözlerim yaşlarla doluyor. Neden mi? Çünkü özgür değilim ben. Deli dediler bana. Ve bir odaya kapattılar. Gömleğimin içine saklamıştım makinemi. Çünkü bulutları çekmek benim tutkumdu. İnsanların hobileri vardır ya bu hobiden daha da öteydi. "Tutkuydu"!
Makineme çok bağlandığım için beni ondan ayırmaya çalıştılar. Ben de "tutkumdan" ayrılmamak için elimden gelen her şeyi yaptım. Sanırım biraz abarttım ki beni deli sandılar.
Olsun, ne yapayım. Evet, hak etmiyorum parmaklıklar arkasında, "dört duvar" arasında yaşamayı. Ama ne yapayım! Düşmanlarımın tuzaklarına düştüğümde, ağlarında çırpındığımda fatura hep bana kesildi, bunu hak etmiyorum ama ne yapayım?
Yapabildiğim tek şey bulutları seyretmek. Onları seyredince zaten uçuyorum onlara, ruhum özgürlüğüne kavuşuyor. İşte bu yüzden aslında kendi başına buyruk, deli bir bulutum ben!..
(Harflerin Etkisinde)