Adımlarım tekmeliyor ıslak kaldırımları. Issız bir sokakta yürüyorum yalnız başıma. Hayatım misali... Ayın masum ve saf ışıkları karanlığa, ciğerlerimde ısıttığım nefes buz havaya siniyor. İnsanlar belki meyhanelerde sek rakılarıyla dolu bardaklarını boşaltıyorlar şu anda. Belki de pavyonlarda fahişelerle konsomatrisi zevk sayıyorlar. Bazıları sevgilileriyle aşkı yaşıyorlar dibine kadar. Bazılarının aşkı sahte, aldatıcı, şerefsiz, çıkarcı... Birkaçının hayatı mükemmel gidiyor belki de: müthiş aile ilişkileri, başarılar, zaferler, ruhlarında aşk sayesinde çırpınan kelebekler... O 'birkaç' harici; terör illetini tüm damarlarında hissediyor. Tanrının başlattığı hayatı ailesi bitiriyor. Meclis, kendilerinin uydurdukları beş para etmez yargılar savurarak kesiyor infazını çünkü. Bazılarının hayat kitabını, kendinden başka herkes yazmaya yetki buluyor. Bu hayatı isteyip istemediklerini sormuyorlar bile.
Ben bütün bu olanların dışındayım sanki. Bu hayat, bu dünya... Bu şehir!.. Bu şehir atıyor sanki bağrından beni. Bu sokak, Maraş'ın uyuyan sokaklarından. Fakat ona ait değil sanki. Dünyaya ait değil. Tıpkı benim gibi. Etrafımda her şey oluyor ve bitiyor... Aşklar başlıyor ve bitiyor. Mumlar eriyor ve bitiyor. Kalemler çiziyor ve bitiyor. Silgiler siliyor ve bitiyor... Her şeyin bir sonu var. Her şey tükeniyor, yoruluyor. Her şey. Yıllara meydan okunmuyor, okunamıyor. İnsanlar doğuyor ve ölüyor...
Ya elimdeki kurşunu sıkacağım kafama, ya da yeni bir hayatı yeğleyeceğim. Renklerle dolu bir hayatı. mutluluklarla dolu bir hayatı. Ama, 'denizsiz' bir hayatı. Asla boğulmayacağım sularında onun, "dalga"larında... Fakat ben, kurşun sıkmayı seçiyorum kafama, bu yeni hayatı yaşamaya gücüm yok çünkü. Ve, ölüyorum... Ölümden sonra da 'yeni bir hayat' varmış... Ne garip, yine aynı kapıya çıkıyorum.
(Harflerin Etkisinde)